Ana Sayfa Yazarlar 9.03.2018 1649 Görüntüleme

KADIN

Annemiz, kardeşimiz, eşimiz,  evladımız,  çocuklarımızın anası ve en önemlisi bir insan…  “Cennet annelerin ayağı altındadır” ve “Erkeğin en hayırlısı, kadına en iyi davranandır.” inancına rağmen,  ülkemizde kadınlar, hor görülüyor, taciz ediliyor, tecavüze uğruyor, şiddet görüyor, öldürülüyor, yakılıyor, parçalanıyor…

Bir önceki yıl 397 olan kadın cinayetleri, 2017’de 409’açıkmı (Umut Vakfının araştırmasına göre 472),  Bu yıl sadece Şubat ayının 28 gününde ise 47 kadının öldürülmüş… Yaygın olarak yaşanan kadına yönelik şiddete rağmen,  meşrulaştırılan bu “toplumsal yara” görülmek istenmediğinden, aile içi sorun denilip geçiştirilmektedir. 10 kadından 4’ü kendini güvende hissetmiyor.

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2017 tarihli “toplumsal cinsiyet eşitsizliği endeksi” sonuçlarına göre Türkiye 145 ülke içinde 131’inci sırada; dipteyiz… “Ekonomik katılım ve fırsat eşitliği” göstergesine bakıldığında 144 ülke içinde 128’inci sıradayız…  Eğitime ulaşım fırsatlarında, siyasete katılımda, ekonomik katılım ve fırsatlarda da 144 ülke içerisinde yine son sıralara demirlemişiz. Ülkemizde 10 kadından sadece 3’ü çalışıyor. Çalışanların da yarısı kayıt dışı! Tarımdan sanayiye daha fazla iş, daha az ücret esasına göre sömürülüyorlar. (1)

Zirve Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi ve Aile ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Derya Keskinci, “Kadına yönelik şiddetin nedenini, kadının ikinci bir varlık olarak görülmesi ve kadına yönelik şiddetin insan hakları ihlali olduğu bilincinin toplumda yerleşmemiş olmasıdır.” şeklinde tarif ediyor. Bu sebeple içselleştirilmiş toplumsal cinsiyet rollerinin ve erkeklik anlayışının yok edilmesi gerekir. Bu amaçla erkeklerin de içinde olduğu okul öncesi eğitimden başlayarak topyekûn bir zihniyet dönüşümü mücadelesinin başlatılması gerektiğini ifade ediyor.(2)

Bir başka deyişle, kadınların maruz kaldıkları şiddet daha ziyade “özel alan”da, yani kişiler arası ilişkilerde yaşandığı için toplumsal bir sorun olarak kabul edilmeyebiliyor. Yabancı bir erkeğin bir kadına uyguladığı cinsel şiddeti suç kabul ederken, bir erkeğin aynı şiddeti eşine uygulaması halinde bunu ceza konusu yapmayan hukuki sistemlerin ardında, kadının erkeğin mülkü olduğu ve bir erkek bir kadına tecavüz ettiğinde aslında başka bir erkeğin mülküne ve mülkiyet haklarına saldırıda bulunduğu görüşü vardır. Benzer bir mantık, kadına karşı işlenen cinsel suçların kadının bedenine yönelik değil, topluma yönelik işlenmiş suçlar olarak değerlendirildiği ceza hukuku sistemlerinde de bulunuyor. Doğal olarak bu hukuki ve toplumsal yapılarda, erkeğin eşine uyguladığı her türlü şiddet, kadın kocasının mülkü kabul edildiği için sorunsallaştırılmadığı gibi cezai bir yaptırıma da maruz kalmayabiliyor.(2)

Aynı şekilde yabancı bir erkeğin hiç tanımadığı bir kadına fiziksel şiddet uygulaması toplumsal ve hukuksal anlamda hoş görülmezken, bir erkeğin bir kadına ev içerisinde şiddet uygulaması kabul edilebiliyor.(2)

Her alanda karar alma mekanizmalarında kadın temsiliyetinin yetersizliği, kadınlar ve erkeklere yüklenen roller ve beklentiler,  erkeklerin kadınlar üzerinde söz hakkı olduğu inancı, Erkeklerin şiddet uygulamasının “normal” olduğu görüşü, evlilik gelenekleri (başlık parası) gibi kültürel faktörler vardır.(2)

Kadınların ekonomik olarak erkeklere bağımlı hale getirilmesi, mülkiyet hakları, boşanma sonrası ekonomik haklar vb. konularda ayrımcılık, kadına yönelik şiddet ve tecavüzün yasal tanımlamaları, yasa koyucu ve uygulayıcıların konuya dair yeterli donanım ve duyarlılığa sahip olmaması, kadına yönelik şiddetin ikincil ve önemsiz bir konu olarak görülmesi gibi toplumsal faktörler kadına yönelen şiddeti ortaya çıkarıyor, meşrulaştırıyor ve pekiştiriyor…(2)

Bir türlü içselleştiremediğimiz çağdaş hukuk ve insan haklarına dayalı modern değer yargılarıyla, dejenere olmuş geleneksel değerler arasında çelişki yaşayan, büyük şehir hayatının getirdiği sosyal, kültürel, ekonomik sorunlar içinde bocalayan insanlar, problemin kaynağı olmakta. Üstüne bir takım ilahiyatçı kılığındaki sapık ruhlu meczubun dinimizde yeri olmayan açıklama ve fetvaları, kadına yönelik vahşetin bu kadar artmasına sebep olmakta…

Kadına (ve çocuklara) taciz, tecavüz,  şiddet ve cinayetlere karşı mücadele siyasetçi, bürokrat, öğretmen, polis, hakim, savcı, din adamı, gazeteci, yazar, çizer, aydın, işadamı, esnaf veya sade vatandaş her kim olursa olsun her Türk vatandaşı için acil ve çok önemli bir görevdir. Bu vesileyle annemiz, eşimiz, kızımız, kardeşimiz, akrabamız, komşumuz, arkadaşımız veya hiç tanımadığımız herhangi bir insan olan tüm kadınlarımızı saygıyla selamlıyor, sağlık, huzur, mutluluk ve güven içinde yaşayacakları güzel ve aydınlık günler diliyorum.

Süheyl ÇOBANOĞLU

RUBASAM Bşk.V.

KAYNAK…..:

(1)    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/kanat-atkaya/altlik-olarak-ciplak-gercek-40764712

(2)    https://www.kadindayanismavakfi.org.tr/kadinayoneliksiddet-nedir

 

 

 

Yorumlar

İlginizi çekebilir

Kilise Çanı

Kilise Çanı

Tema Tasarım | AnatoliaWeb