Ana Sayfa Yazarlar 18.08.2018 1436 Görüntüleme

ERZURUM’DAN BAĞDAT’A KADAR

Süper haydut devlet, Evangelist-Neocon ABD’nin Tevrat temelli dini bir ideolojiyle yürüttüğü “Büyük Ortadoğu Projesi”, 15 senedir birçok ülkeyi kaosa sürükleyerek, bütün bu coğrafyayı kan gölüne dönüştürmüştür. Sınırlarının değişeceğini belirttikleri 23 ülkenin içinde Türkiye’nin olmadığını düşünmek biraz saflık olur..

Geçen yıllar içinde tecrübe ettiğimiz üzere, 1964/Johnson mektubu, 1974/Silah ambargosu, 2003/Çuval Olayı, 2017/Vize krizi, Feto’nun iade edilmemesi, PYD/YPG’ye 5.000 TIR silah yardımı, Rıza Zarrab olayı ve Halkbank Gen. Müdür Yardımcısının ABD’de ceza alması, F35 savaş uçaklarının teslim edilmemesi, Cumhurbaşkanının korumalarına tutuklama kararı ve bunların dışındaki irili ufaklı başka bir çok sorunun yanında son olarak iki Türk Bakana yaptırım kararı almasıyla, dostluğun ve müttefikliğin kağıt üzerinde kaldığını üzülerek gördük. İki ülke arasındaki kırılma noktaları, gittikçe artmakta, giderek kördüğüme dönüşmektedir.

Bunca yıllık “stratejik ittifak” düzeyindeki dostluğumuza rağmen, 1 Mart teskerinin reddinden rahatsız olup, Süleymaniye’deki Çuval olayıyla intikam alan ABD’nin, Kuzey Irak Otonom bölgesinden sonra Suriye’nin kuzeyinde oluşturmaya çalıştığı PYD/PKK yapılanması ile Akdeniz’e açılacak ve Türkiye’yi güneyden kuşatacak koridor, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarıyla bozulunca, ipler daha da gerildi.

ABD neden samimiyetsiz davrandığının cevabını yeterince açıklayan bu durumun dışında farklı bir pencereden bakacak olursak; malum olduğu üzere Nil’den Fırat’a kadar uzanan topraklar, Tevrat’ta Yahudilerin vatanı olarak kabul edilmekte ve İsrail oğullarına hedef olarak gösterilmektedir. ABD’ deki Siyonist-Neocon ittifakı, kendi çıkarları ile örtüşen bu zihniyeti BOP adı altında gerçekleştirmeye çalışmaktadır. İran’a ambargo konusu da bu kapsamda değerlendirilmelidir.

Ünlü tarihçi, Yahudi asıllı Bernard Lewis, 1996 yılında İstanbul’da “Orta Doğu kimliği oluşturmak” üzerine konferans vermiş, Türk, Arap, Fars gibi kimliklerin yerini Orta Doğu kimliğinin alabileceğini savunmuş, hatta bir harita da göstermişti. Harita, Tevrat’taki Büyük İsrail topraklarını gösteriyordu. İşte Anayasa’dan “Türk kimliğinin çıkarılarak yerine “Türkiye vatandaşlığı” kimliğinin getirilmek istenmesi, T.C. ibaresinin resmi tabelalardan kaldırılması, “Ne mutlu Türk’üm diyene” felsefesine savaş açılması, “Türk’üm Doğruyum” andının ilkokullardan kaldırılmasının asıl sebebi, BOP haritasını uygulamaktır. (1)

Bir diğer görüş te; yine Yeniçağ gazetesinden Arslan BULUT’un 09.08.2018 tarihli yazısından aldığım aşağıdaki satırlarına baktığımızda komplo teorisi gibi görünse de, yabana atılmayacak farklı bir bakış açısıyla olayı çok enteresan bir boyuta taşıyor. Kelimesine dokunmadan gelin okuyalım;

–          Emekli Yarbay Mustafa Dönmez, 2023-2030 yılları arasında başlamak üzere, dünyanın yeni bir buzul çağına gireceği yönündeki bilim adamlarının iddialarını hatırlatarak, Türkiye ve Orta Doğu coğrafyasında terör örgütleri kullanılarak meydana getirilen kargaşanın bu açıdan değerlendirilmesini yazıyor. Bilimsel öngörülere göre, dünya buzul çağına girerse, insan hayatının devam edebileceği bölge olarak Türkiye’nin de içinde bulunduğu İslam coğrafyası kalacak. Mezopotamya ise dünyanın cenneti haline gelecek. Fırat ve Dicle boyları, ana yerleşim merkezi olacak!!!

–          Büyük Orta Doğu Projesi ise Evangelist kadrolar tarafından her ne kadar Tevrat temelinde dini bir ideoloji gibi tasarlanmış olsa da asıl hedef insanları birbirine kırdırarak coğrafyayı boşaltmak olabilir.”

–          Dünyanın yakın zamanda buzul çağına gireceği bir varsayım olabilir. Fakat ABD’nin kendi belgelerinde, 2003 ve 2004 tarihli Rand Corporation raporlarında “İslam içi çatışma stratejisi” vardı. Bu, aslında büyük bir planlamaydı. Nitekim El Kaide’den sonra IŞİD markasını kullanarak, bölgede ciddi bir kaosa sebep oldular. “

–          Türkiye’deki PKK açılımının ardında ise İsrail’in “Mezopotamya Projesi” vardı! Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 2009 yılı Ağustos ayında, Irak, Suriye gezisine çıkmadan önce “İki ülke arasında güçlü bir stratejik iş birliğinin ortaya çıkması, ortak bölge olan Mezopotamya Havzası ve Orta Doğu’yu refah ve istikrar alanı haline dönüştürecektir. Bu bizim vizyonumuzdur” demişti.

–          Eski Amerikan Büyükelçisi Pearson da “Erzurum’dan Bağdat’a kadar uzanan bölge tek bir ekonomik bölge olacak” demiş, ayrıca Barzani’nin İnternet sitesinde, “Bu bölge aynı zamanda tek bir siyasi bölge haline gelecek, TSK bu topraklardan çekilecektir” yorumu yayınlanmıştı.”

–          Bu arada, avukatları aracılığı ile konuşan terör örgütünün başı Abdullah Öcalan, şu iddiada bulunmuştu: “AKP benim yol haritamdan yararlanıyor. Ben yol haritamda Orta Doğu’daki demokratik çözümleri belirtirken Dicle-Fırat Havzası Demokratik Konfederalizmini önermiştim. Davutoğlu şimdi bunun görüşmelerini yapıyor Irak ve Suriye’yle.” Öcalan’ın daha eski tarihli açıklamalarını araştırınca, gerçekten de “Dicle-Fırat havzasında tarım, su ve enerji konfederasyonu” ifadelerini kullandığını görmüştüm..

–          Avrupa Birliği Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 günü açıklanan Türkiye İlerleme Raporu’nda, “Dicle ve Fırat havzalarındaki barajların ve sulama tesislerinin İsrail’in de dahil olduğu uluslararası bir konsorsiyum tarafından yönetilmesinden söz ediliyordu.”

–          2004’te İsrail ile imzalanan iki mutabakat metninin Birincisinde, İsrail, GAP bölgesi ve Orta Anadolu’ya sulama tesisleri yatırımı için davet ediliyor, ikincisinde ise bu tesislerin uluslararası yönetime kavuşturulacağı belirtiliyordu!

Stratejik hedef böyle olunca o amaca giden yolda yaşananlara (FETÖ – DARBE – VİZE krizi – PAPAZ olayı – IRAK’ın işgali- SURİYE iç savaşı – PYD/YPG’ye 5.000 TIR silah yardımı – IŞİD vahşeti vs.vs.) şaşırmamak lazım.

(1)   Yeniçağ: Tevrat, Sevr, BOP ve “Fırat’ın doğusu!” – Arslan BULUT

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb