MİT Müsteşarı Emre Taner’in teşkilatın 80. kuruluş yıldönümü nedeniyle 2007 yılında yayınladığı mesajda, “Gelecekte birçok ulus-devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır.” demişti… O dönem, küreselleşme ön plana çıkmış, çok önemsenen AB üyeliğimiz temel hedefimiz olmuştu.

Türkiye’de söz sahibi olan ABD maşası fetöcülerin katkısıyla ATATÜRK tarafından 1923’te kurulan TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin varlığına kastetmiş olan yıkıcı ve bölücü çevreler de benzer tezlerle ulus devlete karşı terör yapıyordu. Günün koşullarından yararlanmak isteyen bazı çevreler, sinsi planlarını devreye sokmuşlar, AB kriterleri bahanesiyle, milli değerlerimize karşı tavır almışlardı.  Vatan uğruna hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan geçmişin kahramanları ve namuslu insanları, yalancı şahit ve sahte delillerle mahkum ediliyordu. Cumhuriyetin kurucu değerleri yıpratılmakta, geçmiş dönem “reklam arası” veya “zulüm dönemi” denilerek sorumsuzca karalanmakta,  makbul insan olarak kabul edilen Fesli meczubun İstiklal Savaşımız için “keşke Yunan kazansaydı” diyebildiği, devlete isyan edenlerle, düşmanla işbirliği yapanları aklamaya çalışan söz ve fikirler benimsenmekteydi. Türk Bayrağının ve devletin isminin değişmesini, Atatürk’ün resimlerinin devlet dairelerinden kaldırılmasını dahi isteyen dış güçlere içimizden destek geliyordu.

Büyük bir hevesle okullardan “ANDIMIZ” ve resmi kurum ve kuruluşlardan “TC” ibareleri kaldırılıyor, Milli Bayram törenlerine katılımlar yasaklanıyor, “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünden rahatsızlıkları dile getiriyor ve yazıldığı yerlerden siliniyor ve hatta Cumhuriyetin kurucusu ATATÜRK’ün adı dahi hedef alınarak unutturulmaya çalışılıyordu.

Tarih, ırk, dil, mezhep olarak birbirleriyle çok farklı olmalarına rağmen AB ülkeleri birliktelik teşkil edip sınırları kaldırırken,  bizde neredeyse Türk Milletinden olmak suç haline getiriliyor, mikro milliyetçilikler özendirilerek bölücülerin ekmeğine yağ sürülüyordu… Çözüm sürecinde hendek terörüyle Bölücü Terörün ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünde de Fetöcülerin ihaneti görülünce gafletten geri dönüş sağlanabildi, çok şükür…

Virüs salgınının yol açtığı gelişmeleri izleyince yukarda özetlediğim geçmiş günleri hatırladım.

Bize bir sürü kriter dayatıp, milli kimliğimiz ve varlığımız üzerinde ahkam kesen Batı Dünyası, kendi derdine düştü. Milli gazete yazarı Zeki Ceyhan köşesinde; “ABD; Almanya ve Fransa’nın sipariş verdiği maskelere iki katı fiyat vererek el koyuyor. Fransa da İtalya’nın maskelerine el koyuyor. İtalya Tunus’a ait etil alkol gemisine el koyuyor. Çekya, İtalya’nın maskelerine el koyuyor. Ve altı milyon maskenin “bir anda kaybolduğu” haberleri medyada yer alıyor.” Şeklinde ifade ediyor yaşananları…

Batılı ülkeler birbirlerinin cerrahi maskelerine el koyarken hiç bir uluslararası kriteri ve ahlaki değeri düşünmüyor… Ne insan hakları kaldı, ne demokrasi ne de AB kriterleri… Herkes kendi derdine düştü, diğerinin maskelerine el koyacak kadar iş zıvanadan çıktı…

Haliyle bu durumda, Küreselcilerin tezleri anlamını yitirirken, ulusalcılar daha güçleniyor, korumacılık ön plana çıkıyor. İngiltere’yle başlayan AB’deki çözülme, İtalya’nın Avrupa Birliği ile ilgili olumsuz açıklamaları ve birliği koruyamayacaklarını ileri sürmesi ve İspanya’nın benzer tepkileriyle bu yapının yeniden sorgulanmasına yol açacağı görülüyor.

Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren temel prensiplerinden olan cumhuriyetçi, halkçı, toplumcu, milliyetçi, milli birlik ve beraberlikten yana, her kesimi kucaklayıcı tavrını göz ardı etmek isteyenler ve “Eski Türkiye” diyerek küçümseyenlerin “Yeni Türkiye” hayallerinin yerini yine eskinin değerleri kazanacaktır. Cumhuriyet, sosyal, kültürel, ekonomik, tarım, hayvancılık, gıda, sağlık, spor konularında yapılanma ve kalkınma hamleleriyle on yılda on beş milyon genci olan modern bir ulus yaratmıştı. Kıymetini bilelim ve ATATÜRK’ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan yürümekten vazgeçmeyelim…

Süheyl ÇOBANOĞLU

RUBASAM Bşk. V.