Ana Sayfa Sür Manşet, Yazarlar 19.12.2022 1197 Görüntüleme
Muharrem Kaynak

Muharrem Kaynak

KAYBOLAN MESLEK, SANAT ve SANATKARLARIMIZ

Bu devirde ilim, bilim ve fennin ışığında, teknik gelişmeler ilerledikçe ve makineleşme çağının hızla artmasına paralel olarak, bazı sanat erbaplarının mesleklerine ve onların ürettiği eserlere rağbet azalmaktadır. Çağ’ı geriye götürerek ilkelliği özendirmek istemem, yoksa konu yanlış anlaşıldığı gibi ben de yanlış anlaşılmış olurum.

Oysa ben de sizler gibi, ilim, bilim ve fenden yana olan birisiyim. Teknik gelişmeleri severek takip etmeyi ve makineleşme çağının nimetlerinden her alanda istifade etmeyi arzu eden birisiyim.

Kaybolan ve yok olmaya yüz tutan bazı meslek ve sanatlarımızın, sanatkarlarımızın vaktiyle ürettikleri “El emeği ve Göz nuru” eserlerin estetik ve doğal güzelliğinden bahsetmek istiyorum ve bunları bazı güzel örneklerle sizlere hatırlatmak istiyorum.

Genç kızlarımızın ve annelerimizin bir şiş, iki şiş, beş şiş ve kendi elleri ile sevgililerine, annelerin eş ve çocuklarına ördükleri çorap, eldiven, başlık- bere, atkı- kaşkol, kazak- hırka- yelek ve ilvanlı çorapları … vb. unutamıyorum…

Hele bir de bunların ipliğini kendilerinin yün veya pamuktan bizzat eğirerek, çile haline getirmiş ve kök boyası ile boyamış olduklarını düşünebiliyor musunuz, işte o zaman onların ederi ve değeri hepimizin gözünde paha biçilmez seviyelere ulaşıyor.

Genç kızlarımızın çeyizlerine koydukları yatak -yastık ve karyola örtülerinin dantel ve işlemeleri sehpa örtüleri, oyalı yazmaların oyaları, çevre ve mendillerin işleme ve nakışlarını, kanaviçe işlerini, gergef işlemeleri, mekik örgüleri ve onların anlam ve güzelliklerini bir düşünelim…

Birde onların halı dokurken ilmik atışlarına şahit olsanız… on parmağında on marifet ve çabukluk, uyum ve ritim, her ilmik ayrı bir renk iplikten, düğüm- düğümden sonra bıçak ile kesme ve düğüm üzerine kirkit vurarak tepiştirme …vb.

Keza kadın ve kızlarımızın, evlerindeki halı dokuma tezgahında veya çulfalıkta, dokuduğu halı kilim, heybe, torba, çaput kilimi, yolluk, şayak kumaş, gömleklik kumaş, çul, çuval ve yaygılar, peşkir ve peştamallar, bunların ipleri ve bu iplerin boyanmasında ki el emeği- göz nuru ve maharetlerini ve estetik sanat anlayışlarına hayran olmayan ve hayranlık duymayan yoktur.

Anadolu’muzda yakılan ve çığrılıp söylenen türkülerimize bile konu olan tarak, göcü, gergef, atkı, mekik, çımbar, kirkit, çıkrık, iğ, kirman, öreke, tek – en, çift – en nedir bilir misiniz. Yün ve yapağı nedir, ham pamuk, çırçır, masur, çile, gelep, gergef, iğne ve iğne oyası… bunlar çok çok ince işler ve o işlerin araç ve gereçleridir.

Oya, ilvan, işleme, örnek, patron, motif ve desen nedir bilirsiniz. Hallaç kimdir, hangi işi nasıl yapar, hiç görüp seyrettiniz mi? Ham ve kaskatı olan pamuğu tiftikleyerek, kar beyaz kuş tüyüne çevirir…

Vakti ile bu saydığım örme- işleme, dikiş – nakış işlerini ve dokuma işlerini yapan kız ve kadınlarımız, kendi yük ve binek hayvanlarına ait yular, kolon, palan, çekme ipleri ile kuşak, örük, köstek ve bağcıkları ve onların  iplerini de kendileri dokur, örer veya bükerlerdi. Kendilerine ait kuşak, kemer, uçkur, dizlik, sofra bezi ve baca örtülerini, şal ve üç eteklerini de kendileri örer ve dokurlardı.

Halı nakışlarının, iplik renklerinin, yazmaların ve yazma oyalarının, oya renklerinin bile ayrı ayrı anlamları vardı. Tabi bu konudaki anlamları ayırt edebilmek için o döneme ait bir kültür ile yoğrulmuş olmak gerektiği gibi, konu ile ilgili literatürdeki bilgileri karıştırmak da gerekmektedir.

Bütün bu işler zevkle yapılırken onların ağzından ve dilinden dökülen güzel türküleri duyunca kulak verip dinlemeden geçemezsiniz. Kime hangi türküler yakılmış, neden yakılmış, kim ne bekliyor, kim ne istiyor ve kim kimi ne kadar seviyor…vb. sorulara da cevap bulabilirsiniz.

İki keklik…, yazması oyalı kundurası boyalı yar benim aman aman…, mendili eline mendil verdim eline, al yazmalım, oyalı yazma, ip attım ucu kaldı, tarakta göcü kaldı, mendili oyaladım nina ni nina…

Çok iyi biliriz ki; kil, toprak ve çamuru yoğurup, toprak kap yapan sanatkarlarımız vardır, onlar yaptıklarını fırınlarken veya fırından çıkartırlarken bu işin püf noktasını iyi bilirler. Kırıp- döküp, çatlatmadan bu işi becerirler, aynen cam ustaları gibidirler. Cam ustası ve bu işin erbabı kişilerin becerisi bir başka güzellik ve marifettir.

Ateşin karşısında camı eriterek, pencere camından falan çok ayrı bir biçim, şekil, renk ve güzellikte bir billura çeviren ve beğenimize sunanlar cam ustalarıdır ve onlar gerçek birer sanatkardırlar.

Demirciler, demir döver ve demiri türlü şekillere sokarlar, el ve ev aleti, araç ve gereç üretirlerdi. Demirciler demir ve çeliğe su verirler beyaz, sarı, mavi, meneviş …sert ve yumuşak …vb ve çeliği uygun derecede sertleştirirler. Çelik ne zaman yağda ne zaman suda sulanacaksa veya kızgın demir veya çelik ne kadar süre bunlara batırılarak sertleştirilecek ise onu onlar bilirler.

Ve yine eski dönem demircileri, yani sıcak demirciler elektrik ve oksijen kaynak makinesi olmadan da demiri- demire (akkor hale gelinceye kadar ateşte ısıtarak eritirler) kaynak yaparlar ve birbirine eklerlerdi.

Bir zamanlar semerciler vardı, şimdi onlar yok veya yok denecek kadar az, temininde güçlük çekilen personel, mum ile arananlardan oldular. Çok güzel semer yaparlardı, ustalarından öğrendiklerinin üzerine kendi becerilerini de katarak ne semerler üretirlerdi. Şimdilerde belki de semercilere ihtiyaç kalmadı ama, yine de az ve sembolik de olsa bu sanatın icra edilmesi gerekir, çünkü onlar süpürge otundan el ve ev süpürgesi de yapıyorlardı.

Semerciler tarafından at, eşek ve katırlar için semerler yapılır, sanki konfeksiyon ve numaralı elbiseler gibi ihtiyaç sahipleri kendi binek ve yük hayvanlarına hazır semer satın alırlardı. Veya at, eşek ve katır semerciye getirilir, hayvanın ölçüsü alınarak ona uygun semer yapılırdı. Keza semeri yapan ustalar, atlar için kaşlı semer ve meşinden eyer de yaparlardı. Aynı eyerler meşin işi yapan saraçlar tarafından da yapılırdı ve çok süslü ve gösterişli olurdu.

Yük için bile olsa semerlerin ağaç aksamı üzerinde kaş ve kancalar ile nakışlar, kolon ve tilleler ile paldum ve kolonlar da olurdu. Semerin içi, saz, saman ve kuru otlar ile iyice doldurulur, dışı (oturma yeri) küçükbaş hayvan derisi ile kaplanırdı. Semerlerin görünen yerleri ile hayvanın vücuduna temas eden kısmı hayvanın sırtını vurmasın diye keçe ile kaplanır ve nakışlanırdı.

Semer vurulan hayvanlara bir kişi binerdi, hayvanların semerden sonraki kuyruk kısmına gücük denir. Buraya ikinci bir kişi daha binebilirdi. (Genellikle çocuklar gücüğe bindirilirlerdi)

Deve semerleri ve hamutları da ayrı bir sanat eseri gibi yine semerciler ve saraçlar marifeti ile yapılırdı. Develerin semer ve hamutları ile semer üzerine konulan- yapılan süslemeler bir başka güzelliğin sergilenmesidir. Bu süslemeler arasına ayna da yerleştirilirdi…

Fayton ve talika arabalara koşulan atların koşum takımları saraçlar tarafından bir sanat harikası olarak yapılırdı. Fayton körükleri ve yaylı aksamlarının yapımı da ayrı ayrı ustalık ve maharet isteyen bir iş olduğu için daha atlı araba (talika) ve faytonun üretimi esnasında özenle imal edilirdi.

Körüklü faytonlarda sağlı sollu gece aydınlatması için camlı gaz fenerleri olurdu, ayrıca kendisine has bir ses çıkartan lastik basmalı korno ’su olurdu.

Her fayton da her talika araba ve at arabası ile öküz arabasında (hasar görmeyecek ve kırılıp dökülmeyecek bir yere) bir yağ şişesi veya kabı fırçası ile birlikte asılırdı. Yapan ustanın adı fayton ve talika arabalara itina ile elle ve yağlı boya ile kaligrafik bir şekilde yazılırdı.

NOT: 1961-1964 yıllarında Balıkesir Lisesi’nin Orta Okul bölümünde İngilizce öğretmenimiz, barış gönüllüsü Miss Foti “Balıkesir’de fayton ücreti taksi ücretinden pahalı” derdi, yani herkes faytona binemezdi. Normal olarak tüm vatandaşlar talika veya at arabasına yükleri ile birlikte binerler ve bundan da gocunmaz ve yacanmazlardı.

Semerciler, her türlü marangoz el aletini kullandıkları gibi (keser, testere, törpü, zımpara, sıyırgı, oyma ve delme aleti, çivi, vb.) şiş, tığ, biz, iğne, çuvaldız, kınnap, renkli, yünlü ve pamuklu bükme ipler ile balmumu da kullanırlardı.

Anlatım ve ifade için kaynak olarak; İlimiz Balıkesir, İlçemiz Balya ve Kayalar köyünün bu yönlü meslek ve sanat erbaplarının 1965 – 1970’li yıllara kadar olan maharetli sanatkarlarının faaliyetleri esas alınmıştır. İlimizin Ege Mahallesi, Demirciler Caddesinde ve Çay deresi boyunca at araba ustaları ve dükkanları vardı.

Fayton, talika araba ve at arabası alacak ve tamir ettirecek olanların uğrak yeri burası idi. Bunların sırasında alt ve üst tarafında Sıra çeşmelere kadar hurdacı, demirci ve sobacılar yer alırdı. Buradaki demirciler ile at arabacıların arasında keçe imalathaneleri yer alırdı.

Faytoncuların park yeri Balıkesir’in merkezinde, Foto Ahmet Esmer’in arka sokağındaki Eski Balık Pazarı ile Ali Hikmet Paşa Mahallesinde ki Ekin Pazarı civarı idi. Faytoncuların ve at arabacıları ile talikacıların müşteri bekleme yerleri ise; Eski garaj (şimdiki toplu taşıma garajı), Köylü garajı, İstasyon caddesi ve Ekin pazarı ile Salı Pazarı civarı idi.

Eski Bit Pazarı ile yıkılan Hal binası ve Deve Loncası mevkiinde de saraçlar ile deri ve meşin işleri yapan ve imal edenler (koşum takımları, yular, kolan, palan, kayış, kemer, urgan, örük, köstek, burunsalık, semer derisi ve keçe satanlar, küçük ve büyükbaş hayvanlar için zil, çan, takırdak…vb. malzemeleri yapan ve satanlar) sanatkarlar vardı.

***Literatürümüzde ve halk dilinde eşek ve semer ile ilgili bazı güzel sözlerimiz vardır;

*Öfkesini ve öcünü eşeğinden değil de semerinden çıkarmak.

*Bed necabet mi verir insana hiç üniforma, zerdüş palan vursan eşek yine eşektir.

*Ağdıran eşek çok yük (taşır) götürtür.

*Eşek hoşaftan ne anlar.

*Eşek ölür semeri kalır, insan ölür eseri kalır.

*Sen eşek olduktan sonra semer vuran çok olur.

*Eşeğini dövemeyen semerini döver.

*Eyere de gelir semerede gelir…

Kaybolan meslek, sanat ve sanatkarlarımız başlıklı yazımı içimden geldiği gibi ve teferruatı ile birlikte yazarak sizlere sunuyorum. Günümüz dünyasında ve piyasada üretilmiş, imal edilmiş, yapılmış ve halkın istifadesine sunulmuş eşya, alet, araç ve gereçler vardır. Bunların en makbul olanları, tabiidir ki “El Yapımı” (handmade) olanlardır.

Ansiklopedi ve sözlüklerde, El Yapımı (handmade) için; el ile yapılmış, elde yapılmış, el işi ve makine ile yapılmamış diye tarif yapılmaktadır. El emeği ve göz nuru olan iş ve eserler emek ve alın teri demektir ve hatta uğurlu ve kutsaldır. Bu sebeplerle de değer ve paha biçilmez olurlar.

İşte ben bu yüzden el emeği ve göz nuru ile üreten ve bu maksat ile alın teri de dökenlerin emeğine, mesleğine ve sanatına saygı duyalım ve onları koruyalım diyorum.  Bu yıl geçti, geçiyor yeni yılda dikkat edeceğimiz konular arasına bu konuyu da alabilirsek sevinirim.

Bu vesile ile tüm okuyucularımın, yeni yıllarını kutluyor ve saygılarımı sunuyorum. 2023 yılı, vatanımıza, milletimize ve tüm dünya insanlığına sağlık, huzur ve mutluluklar getirsin.

Muharrem KAYNAK

19 ARALIK 2022

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb