Ana Sayfa Yazarlar 10.09.2018 1378 Görüntüleme

İDLİB ATEŞİ-2

ABD ve Rusya’nın son hamleleriyle Suriye’de 7 yıldır devam eden iç savaşta yaşanan insanlık dramının son aşamasına gelindiğini geçen yazımızda dile getirmiştik. Dünyanın belirsizliklerle dolu bir süreçten geçtiği günümüzde, bulunduğumuz coğrafyanın kaderini etkileyecek güce sahip bir Türkiye, insanlık adına bölge halklarına huzur ve güvenliğin kapısının açılmasına vesile olabilir.

2011’de başlayan Suriye İç Savaşında yaptığımız stratejik yanlış nedeniyle başlangıçta “kardeşim Esad’ı zalim Esed’e” çevirip iktidardan düşürmek için  ABD ve İsrail’den yana  tavır alarak, Şam’daki Emevi Camisinde Cuma namazı kılmayı hayal ederken, ülkemize gelen 4 milyondan fazla sığınmacının yükü altında,  “Suriye’de kan dursun, Suriyeliler ülkelerine dönsün. PYD/YPF-PKK terör koridoru yıkılsın” diye mücadele ettiğimiz bir noktaya geldik. Sonucun bize zarar verdiğini geç te olsa görülmesi “zararın neresinden dönülse kardır” misali farklı arayışlarla Rusya ile de işbirliğine itmişti. Bugün ise Rusya destekli Esad rejimin İdlib’e saldırıları karşısında PYD/YPG’ye verdiği destek nedeniyle karşı karşıya geldiğimiz ABD’yle yeniden aynı safta yer almak zorunda kalıyoruz.

İç savaşın ilk yıllarında cihatçı gruplara ve IŞİD terör örgütüne karşı toprak kaybeden Beşar Esad yönetimi, Rusya’nın denkleme dahil olmasıyla durumu değiştirdi. Suriye’nin büyük bölümünde hakimiyetini tekrar kazanan Suriye Devlet güçleri, gözünü Hatay’a 60 km. uzakta bulunan, nüfusu 1,5 milyonken rejim kontrolüne giren bölgelerden kaçanların sığınmasıyla birlikte 3,5-4 milyona ulaşan ve Cihatçı grupların elinde kalan son bölge olan İdlib’e dikti.

Bölgeye rejim ordusu girerse buraya sığınan muhaliflerin/cihatçı grupların katledilmesine sebep olacağı için İdlib’de yeni bir insanlık dramından endişe ediliyor ve yeniden muazzam bir nüfusun Türkiye’ye gelmesine sebep olacağı değerlendiriliyor. Bu arada önce Rus uçaklarının havadan sonra da rejim askerlerinin karadan vurduğu bölgelerdeki halk evlerini terk ederek Türk Gözlem noktalarının etrafında toplanmaya başladı.

Cihatçı savaşçılar denilen, ülke dışından gelmiş silahlı unsurların durumu biraz karışık. Ya imha olacaklar, ya da onları oraya getiren küresel güçler tarafından bir başka senaryo için bir yerlere aktarılacaklar…

Birçok ülke farklı nedenlerle Suriye denklemine dahil olmuş durumda.

–          Karmaşık bir hal alan İdlib’te Suriye Devleti haklı olarak bölgeyi kontrolüne almak istiyor.

–          Müslüman cihatçıların Rus üslerine saldırılarından ve Rus vatandaşı cihatçılardan rahatsız olan Rusya, Suriye’yi destekliyor.

–          İran, Suriye’deki Esad rejimini destekliyor.

–          ABD ise, İdlib’de bulunan cihatçı örgütleri doğrudan desteklemese bile, Rusya’nın etkinliğini arttıracak her türlü adıma karşı çıkıyor. Ayrıca Fırat’ın doğusunda PYD/YPG unsurlarına 5.500 Tır silah ve malzeme yardımıyla teröristlerden bir kolordu oluşturdu.

–          Çin de bir yandan İdlib’deki Çin vatandaşı cihatçı militanlardan “yerinde kurtulmak” isterken, diğer yandan Suriye iç savaşından ülkenin tek hakimi olarak çıkan Esad yönetimi ile ekonomik ilişkilerini geliştirmek istiyor.

–          İdlib’in Esad yönetimine geçmesi halinde, Afrin ve Cerablus-Mare hattını kontrol altında tutan Türk askeri varlığı, Esad rejimi ve Rusya dahil bazı devletleri rahatsız etmekte…(1) Bu nedenle Türkiye’nin kontrolündeki bölgenin de tartışmaya açılması söz konusu. (Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov son birkaç ay içinde çok defa “Suriye’de davetli olmayan ülkelerin kontrol ettikleri topraklardan ayrılmaları gerektiğini” söylemişti. )

–          Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana mutabakatı kapsamında varılan anlaşma gereğince, “Gerginliği Azaltma Kontrol Gücü” olarak, Türkiye’nin İdlib’te bulunan 12 gözlem noktasındaki askerlerimizin durumu riske giriyor.

Türkiye’nin kuşatılması planından vazgeçmeyen güçler, Suriye’de ilerleyen süreçte güneyimizde bir koridor oluşturmak için PYD/YPG unsurlarına yol vermek isteyeceklerdir. ABD’nin yanında Suriye rejiminin de PYD ile özerklik konusunda görüşmeler yaptığını Rusya ve İran bölgedeki PYD/YPG unsurlarına sıcak baktığını biliyoruz.

Astana süreci gereği, “çatışmasızlık garantörü” olan Türkiye’nin İdlib’te krizin aşılması için yapacağı en iyi şey, Suriyeli muhaliflerin can ve mal güvenlikleri güvence altına alınarak silahsızlandırılmasını taraflara kabul ettirebilmektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Tahran’da yapacağı toplantının sorunun çözümüne katkı sağlayacağı değerlendiriliyor. Üç ülke, Suriye’ye yönelik barışçı adımlara imza atarlarsa bölge halkına çok büyük bir hizmet yaparlar.

Süheyl ÇOBANOĞLU

RUBASAM Bşk.V.

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb