Ana Sayfa Yazarlar 5.06.2020 2129 Görüntüleme

DOĞU AKDENİZ ve TÜRKİYE

Türkiye, Mısır, İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, (KKTC) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve (GKRY) Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin kıyıdaş olduğu mevcut siyasi konjonktür açısından oldukça karışık bir coğrafya olan Doğu Akdeniz’in tarih boyunca var olan stratejik önemi, 2000’li yılların başından itibaren yapılan doğal gaz keşifleriyle bölgenin petrol ve doğalgaz bakımından zengin kaynaklara sahip olduğunu göstermiştir.

Dünya tarihindeki yeri ve stratejik önemi büyük olan, önemli medeniyetlerin yaşadığı Akdeniz, günümüzde de aynı anlam ve önemini devam ettirmekte, bölge ülkeleri yanında bölge dışı ülkelerin de güç gösterilerine zemin oluşturmaktadır.  Barbaros Hayreddin Paşa’nın “Denizlere hakim olan Dünyaya hakim olur” sözü ve stratejisi Amiral Alfred T. Mahan “Denizlere hakim olan bir millet dünyaya hakim olur” ifadesiyle, denizlerin önemini vurgulamışlardı.

Hint Okyanusu’ndan Atlas Okyanusu’na çıkışı sağlayan Süveyş Kanalı ile Cebelitarık Boğazı’nın bulunduğu Akdeniz, jeostratejik konumunun yanında, politik ve ekonomik sonuçları itibarı ile büyük bir önem taşımaktadır. Dünya petrol rezervlerinin %57’sini, doğalgaz rezervlerinin de %41’ini barındıran Ortadoğu ile komşu durumdadır.   Dünya ticaretinin önemli bir bölümü bu bölgede yaşanmakta, Ortadoğu’da üretilen petrol ve doğal gaz, Akdeniz üzerinden Batılı pazarlara sunulmaktadır.

Bu alandaki en büyük sorun Türkiye-KKTC-GKRY-Yunanistan arasında yaşanmaktadır. Uluslararası hukuka aykırı münhasır ekonomik bölge sınırlandırmaları ve bunları Türkiye’ye kabul ettirmek için Türkiye ile KKTC’nin kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge haklarına tecavüz ederek petrol arama ruhsatları vermek amacıyla ihaleler açan, GKRY’nin Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge ilanı etmesi ve diğer kıyıdaş ülkelerle bir takım deniz alanlarının sınırlandırılması ile ilgili antlaşmalar yapması, Doğu Akdeniz’de sorun oluşturmaktadır.

GKRY 5 Nisan 2004’te resmi gazetede yayınlanan bir yasa ile Mart 2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 24 mil genişliğinde bitişik ve 200 mil genişliğinde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmiştir. Rum Yönetimi söz konusu ilanı yaparken tek taraflı ve bütün adanın temsilcisiymiş gibi hareket ederek Kıbrıs’taki Türk Toplumunu yok saymıştır. Rum Yönetiminin bu tavrını sürdürmesi üzerine Türkiye, KKTC ile anlaşarak 21 Eylül 2011’de “Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırması Hakkında Anlaşma” imzalamıştır.(1)

Türkiye, Doğu Akdeniz’de herhangi bir MEB ilan etme yoluna gitmemiş ama çeşitli vesilelerle buradaki abinitio (başlangıçtan beri) ve ipso facto (fiilen) haklarını muhafaza ettiğini ve bu hakların geçerli olduğu sahalarda hidrokarbon arama, çıkarma gibi faaliyetlere izin vermeyeceğini açıkça belirtmiştir.(2)

GKRY, ortay hatları esas alarak Türkiye’ye danışmadan Mısır, Suriye, Lübnan ve İsrail gibi kıyıdaş devletlerle münhasır ekonomik bölge sınırlandırmasına yönelik birtakım antlaşmalar yapmıştır. Yapılan bu antlaşmalardan sonra, GKRY 13 adet petrol ruhsat sahası ilan etmiş, daha sonra ise uluslararası petrol şirketlerini ilan edilen bu alanlara davet ederek işletilmesini istemiştir. Esasen söz konusu deniz alanlarının toplam alanı Kıbrıs adasından daha büyüktür. GKRY aynı zamanda, KKTC’nin de hakkına tecavüz ederek bu alanlarda da ruhsat vermek için ihale açmıştır.(3)

Türkiye’yi bir çatışma ortamına sürükleyebilecek başka bir durum da Yunanistan’ın Meis, Girit, Kerpe’yi birleştiren hattı temel alarak başta Mısır’la olmak üzere Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge ilan etme çabalarıdır. Dolayısıyla oyun iki yönlü olup, bir taraftan Yunanistan, diğer taraftan GKRY Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki açık deniz alanının büyük bir kısmını bir oldu bittiyle yutmayı planlamaktadır.(4)

Özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin öncülüğünde kendisine kurulan kumpasları bertaraf etmek ve her Türk Devletinin en önemli görevidir. Bu maksatla deniz yetki alanları konusunda, “MAVİ VATAN” olarak adlandırılan denizlerimizin, ekonomik ve stratejik önemi nedeniyle Doğu Akdeniz’de yaşanan ve yaşanacak gelişmelere karşı hak ve menfaatlerimizi korumak için her an her şeye hazırlıklı olmak gereklidir. Türkiye, uluslararası hukuktan doğan egemenlik haklarını korumak amacıyla askeri seçenekler dahil her türlü önlemi almakta haklıdır.

Cumhuriyetimizin kurucusu ve Türk Milletinin kurtarıcısı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından belirlenen “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesi doğrultusunda dış politikasını sürdüren Türkiye, işbirliği, huzur ve barıştan yana bir diplomasi uygulamaktadır

Tüm dünyada yaşanan ölümlerden çok daha fazla ölümün yaşandığı Ortadoğu bölgesinde, İbn-i Haldun’un “coğrafya kaderdir” sözü ve Napoleon Bonaparte’ın “bir ülkenin politikalarını onun coğrafyası belirler” sözü bulunduğumuz coğrafyanın nimetleri kadar külfetlerinin de olduğu gerçeğiyle bizleri yüzleştiriyor.

Enerji hatlarının merkezi ve transit ülkesi konumundaki Türkiye, Küresel sorunların çözümü için etkin ve çok taraflı diplomasiyle barış, istikrar ve güvenliğe yapıcı katkılarda bulunmakta, Avrupa’nın ve dünyanın enerji güvenliğinde hayati bir rol oynamaktadır.

Bu açıdan bakınca, hidrokarbon yatakları ile dolu olduğu bilinen Doğu Akdeniz havzasının önemi daha çok öne çıkmaktadır.

Süheyl ÇOBANOĞLU

RUBASAM Bşk. V.

KAYNAKÇA

(1)    Doç. Dr. Atilla SANDIKLI, BİLGESAM Başkanı, Doğu Akdeniz’de Enerji Keşifleri ve Türkiye

(2)    A.g.e

(3)    Arda ÖZKAN, DOĞU AKDENİZ’DE MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE’NİN SINIRLANDIRILMASI UYUŞMAZLIĞI, II. BÖLGESEL SORUNLAR ve TÜRKİYE SEMPOZYU

(4)    A.g.e

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb