Ana Sayfa Sür Manşet, Yazarlar 9.07.2021 1646 Görüntüleme

SREBRENİTSA SOYKIRIMI

1 Mart 1992’den 14 Aralık 1995’e kadar üç yıldan fazla süren Bosna savaşı sırasında tahminen 312.000 kişi hayatını kaybetmiş, 2 milyon kadar insan yaşadığı yerden göç etmek zorunda kalmış, 18 bin kişi kayıp, 300’den fazla toplu mezar vardı. Maalesef Bosnalı kardeşlerimiz, yüzyıllarca beraber yaşadıkları komşuları olan SIRPLARIN yaptığı SOYKIRIMIN kurbanı olmuşlardır. Sırplar bunu bir savaş yöntemi olarak kullandılar.

Daha savaşın ilk evrelerinde Nisan 1992’de Srebrenitsa’nın hemen dışında bulunan Bratunac köyünde yaklaşık 350 Boşnak, Sırp paramiliterleri ve özel polis güçleri tarafından işkenceye tabi tutulmuş ve öldürülmüştü. “Etnik Temizlik” 1821 Mora İsyanından beri bir yöntem olarak Balkanlarda çokça tercih edilmişse de Almanların II. Dünya savaşında yaptığı Musevi soykırımından ders alındığı düşüncesiyle 21.yüzyıla girerken Avrupa’da bu kadarı da yapılamayacağı değerlendirilmekteydi.

Miloseviç’in eski korumalarından Nasır Oriç’in kurduğu Müslüman direniş örgütü ilk yıllarda Srebrenica’yı savundu. Yugoslavya SFC ordusunun tüm imkânlarını kullanan Sırplara karşı Müslümanlar, bölgeye uygulanan ve en çok kendilerinin zarar gördüğü ambargodan ötürü hafif silahlarla ve az sayıda mermi ile karşı koymaya çalışıyordu

Yugoslavya iç savaşı tüm acımasızlığıyla sürerken güvenli bölge ilan edilip Hollandalı askerlerin korumasına emanet edilen sivil ve silahsız Bosna’lı Müslümanlardan 8372’si, 11 Temmuz 1995’te, Sırp milis ve askerleri tarafından Hollandalı askerlerin göz yummasıyla SOYKIRIM kurbanı olmuştur.

Srebrenitsa’da yaşananlar 1844’te İlija Graşanin ile başlıyan, İkinci Dünya Savaşında Draja Mihailoviç’le süren ve kimi zaman “Türkleşenlerden arındırma politikası” kimi zaman da “Nerede bir Sırp varsa orası Sırplarındır” solaganıyla devam ettirilen “etnik arındırma süreçleri”nin  (1) bir sonucuydu. Srebrenitsa’ya giren Sırp güçleri 2.nci Dünya savaşından sonra en büyük etnik kıyımı gerçekleştirmiştir. Sırp Ordusunun silahsız-savunmasız sivil Bosnalı Müslümanlara karşı 1992-1995 yılları arasında sürdürdüğü bu adaletsiz ve kirli savaşta yaşanan SOYKIRIM unutulmamalıdır. Sorumlu olduğu bölgedeki sivilleri korumakla yükümlü Hollanda Askerlerinin de kendi elleriyle Sırp Ordusuna teslim ettiği Sivil ve Silahsız insanların vebali üzerlerinde kalmıştır.

1993’te Birleşmiş Milletler tarafından Zepa ve Goradze ile birlikte “güvenli bölge” ilan edilen ve Birleşmiş Milletler koruması altında bulunan Srebrenitsa, iç savaş nedeniyle Sırp katillerden kaçan sivil Müslüman Bosnalıların sığındığı yer olmuştu.

Katliamdan yaklaşık bir ay önce ABD istihbaratının katliam planından haberi olmasına rağmen önemsenmemişti. Üç yıldır süren savaşın sonuna doğru gelindiğini ve Bosnalı Müslüman Savaşçıların birçok cephede zafer kazanmaya başladığını ve Dayton Barış müzakereleriyle savaşın sona ereceğini gören Sırplar, stratejik açıdan önemli gördükleri Gorazde ve Srebrenitsa’yı ele geçirmek için tüm güçleri ile yüklenerek Srebrenitsa’yı kuşattılar. Şehir Birleşmiş Milletler tarafından “güvenli bölge” ilan edilen altı Boşnak kentinden biriydi. Fransız General Jacques Morillon “BM sizi koruyacak, asla terk etmeyecektir” güvencesi veriyordu. Bölge Hollandalı askerlerin korumasına verilmiş ve sorumlulukları altındaki Bosnalı Müslümanların ellerinde kalan son güvenceleri olan silahlarını toplamışlardı. Boşnaklar tamamen savunmasız ve çaresiz kalmışlardı.

Siyasi Lider Radovan Karadziç’in Mart 1995’te “Zepa ve Srebrenitsa’nın dış dünyadan tamamen koparılması” emriyle bölgeye yardım konvoylarının ulaşılması engellendi. Yine Karadziç’in “hepsinin öldürülmesi gerekiyor” talimatı üzerine Sırplar kasabayı ele geçirmek amacıyla 09 Temmuz’da operasyona başladılar ve BM. Barış gücündeki Hollandalı askerlerin gözetleme mevzilerine saldırarak 30 kadar Hollanda askerini rehin aldılar. Ertesi gün Sırp Ordusu Srebrenitsayı top ateşine tuttu. Hollanda askerleri, Sırplara geri çekilmezlerse Nato’nun hava saldırısı düzenleyeceğini bildirdi. Sırpların geri adım atmaması üzerine Nato savaş uçakları Sırp mevzilerine bir iki bomba attılar. Fakat Sırp Genelkurmay Başkanı Ratko Mladiç rehin Hollanda askerlerinin öldürüleceği tehdidiyle onları engelledi. 11 Temmuz 1995’te Sırplar Srebrenitsa’ya girdiler. O gün 15 bin kadar sivil Boşnak dağlara kaçtı. Bunların birçoğu topçu ateşi ve keskin nişancılar tarafından öldürüldü. Ayrıca kaçarken Arkan’ın Sırp Paramiliterleri tarafından yakalananlar da acımasızca öldürüldüler. Bunlardan çok azı dağları aşıp Tuzla’ya ulaşabildiler.

Şehri terk edemeyip Potoçori’deki Hollanda üssüne sığınan 20.000 civarındaki Bosnalı Müslüman da Sırpların eline düştü.  16 ile 70 yaş arasındaki bütün erkekleri “savaş suçlusu sanıkları sorguya çekmek” bahanesiyle güya kendilerini koruyacak olan Hollandalı askerlerin gözleri önünde ayırmaya başladılar. 60 kadar otobüs ve kamyona doldurulan erkeklere esir değişimi için Tuzla’ya götürülecekleri söylenmişti. İki gün süren bu katliamın ardından kendilerine hiçbir şey yapılamayacağı garantisi verilen bu insanlardan hiçbiri kurtulamadı.

Sırp General Ratko Miladiç, 11 Temmuz 1995 tarihinde Sırp televizyonuna çıkarak “Türklerden intikam almanın vaktinin geldiğini ve Srebrenitsa kentini Sırplara hediye ettiğini ” açıkladı. (2)

Srebrenica çevresindeki ilk toplu mezarları ortaya çıkararak Pulitzer Ödülü kazanan Amerikalı gazeteci David Rohde bu tavrı eleştirerek şöyle dedi: “Uluslararası camia taraflı bir şekilde binlerce insanı silahsızlandırmış ve sonra da onları en azgın düşmanlarına teslim etmiştir

Bu SOYKIRIM uluslararası camianın en büyük ayıplarından biridir. 1995’te Boşnaklara yönelik katliamın soykırım tanımının şartlarını taşımasına rağmen Uluslararası Lahey Adalet Divanı Sırbistan’ı Srebrenitsa katliamından direk sorumlu tutmadı. Maalesef doğrudan sorumlu olmak veya soykırıma iştirak etmek suçlarından akladı. Sadece bu soykırımın yapılmasını önleyememekten sorumlu olduğuna karar verdi!

Hollanda hükümeti de yıllar sonra korumalarına teslim edilmiş silahsız-sivil ve masum insanları alçakça Sırplara teslim ederek katledilmesine seyirci kalan askerlerini madalya ile ödüllendirdi!

Son iki yüzyıldır Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu’da ve Orta Asya’da Müslümanlara ve Türklere yapılan soykırımlar hiçbir zaman unutulmamalı ve hesabı mutlaka sorulmalıdır.

Süheyl ÇOBANOĞLU

RUBASAM Bşk. V.

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb