Ana Sayfa Sür Manşet, Yazarlar 13.05.2023 1168 Görüntüleme
Mehmet Mahmut YILDIZ

ŞAHLANIŞ HAREKETİ GENEL BAŞKANI

ÖFKE DİLİ EN TEHLİKELİ ZEHİRDİR

Seçime iyice yaklaştık. Hem cumhurbaşkanını hem de meclise göndereceğimiz insanları belirleyeceğiz. Aslında TBMM açısından baktığımızda mevcut Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu var oldukça yaptığımız şey kişi değil parti seçmekten başka anlam taşımıyor.

Türkiye gerçek anlamda tarihinin en önemli dönüm noktalarından birinde. Kader seçimi bu… Siyasi tarihimizin en bunalımlı günlerindeyiz. Türkiye daha önceleri de adalet açısından badem gözlü değildi; demokrasiye darbeler ve muhtıralarla sık sık ayar verilmiş, pek çok kez parti kapatılmıştı. Ancak hiçbir zaman bu kadar karamsar olmamıştı. 2010 referandumu ile başladı bu süreç, iktidar ölüleri bile oy vermeye çağıran o günün Muhterem Hocaefendisi, sonraki günlerin FETÖ’sü ile el ele geçirdiği bir referandumla, adaletin tabutuna en büyük çiviyi çaktı.

Hukuk artık hükümetin emrindeydi. Yargı güvencesi söz konusu değildi. O zamana kadar ülkenin özellikle adalet, emniyet, mülkiye ve silahlı kuvvetler teşkilatının içine sabırla ve sessizce sinen ve ABD tarafından kullanılan, desteklenen Gülen örgütü devlete iyice yerleşti. Sahte delillerle Türk Silahlı Kuvvetlerinin nerdeyse tüm etkili kadroları budandı, hapse atıldı, tasfiye edildi. Ancak daha sonra aralarına menfaat denen, güç ve para denen kara kediler girdi. Gülen örgütü bu kez iktidarın kirli çamaşırlarını saçtı ortaya. 17-25 Aralık döneminde yaşanan rüşvetler, para sayma makineleri, sıfırlama muhabbetlerinin hepsi doğruydu. Bunları ortaya çıkaranın eğri olması gerçeği değiştirmezdi elbet, ama iktidar artık yeni bir şeytan bulmuştu taşlamak için.

Ardından 15 Temmuz 2016 darbe girişimi geldi. Pek çok yönüyle karanlık olan ve iktidar mensuplarının bile iktidarı ele geçirmek içöin tezgahlandığını, bilerek göz yumulduğunu söyledikleri, bizzat cumhurbaşkanının “Allah’ın lutfu” diye tamamladığı bu olaydan sonra devlet giderek iktidarın çiftliğine döndü. FETÖ kadrolarını tasfiye eden iktidar yerine “Benden olsun, odun olsun.” anlayışıyla bir sürü liyakatsizi yerleştirdi.

2017 referandumu ile cumhurbaşkanının yetkileri iyice artırıldı, meclisin yetkileri ise iyice budandı. Cumhurbaşkanı, kararnameler yoluyla her şeye karar vermeye başladı. Meclisin çıkardığı yasaların çok üzerinde kararname çıkararak meclisi devre dışı bıraktı. Cumhurbaşkanı artık her şeyi yapabilirdi; ama bu da yetmedi ona. Yakın siyasi tarihimizin tüm katakullilerinde baş rolü oynayan Bahçeli günün birinde ortaya çıktı: “Bu adam anayasayı keyfince çiğniyor. Bari anayasayı onun keyfine uyduralım da ağız tadıyla çiğnesin.” dedi ve adına Türk Tipi Başkanlık Sistemi denen, cumhurbaşkanına aşırı yetkiler tanıyan ve C.B seçilmek için %50+1 gerektiren siteme geçildi. Erdoğan tartışmalı bir seçim süreci sonrasında cumhurbaşkanı seçildi.

Bahçelinin istediği olmuştu artık. Ak Parti ve onun başından inmeyen partili cumhurbaşkanı avucunun içindeydi. İpleri eline geçirdi o günden bu güne hiçbir şey üretmeden, hiçbir anlamlı söz söylemeden sadece bağırarak, hakaret ederek; arada bir de Erdoğan’ın her dediğine “BEN DE…” diyerek güya siyaset yaptı.  Erdoğan artık her şeyi yapabilirdi; ama özgürlüğü Bahçeli’nin ipinin uzunluğu kadardı.

14 Haziran seçimlerine giden süreç de çok sancılı oldu elbet. Erdoğan 3.kez aday olamayacaktı; aday oldu, bu dönemde uygulanmaması gereken Seçim Yasası değişikliği uygulandı, istifa etmesi gereken bakanlar istifa etmedi, kamu kaynakları tepe tepe kullanılıyor; TRT muhalefete nerdeyse kapalı, medyanın % 85’i iktidarın borazanı ve biz çaresiz seyrettiğimiz şu kirli faaliyete ‘seçim’ adını veriyoruz.

Bunca yetki, bunca hazine yağması, bunca propaganda imkânı yetiyor mu peki iktidara? Yetmiyor olmalı ki başta cumhurbaşkanı, durmadan bağırıyorlar, kendilerinden olmayanlara hakaret ediyorlar. Toplumun yarısı hain, terörist, dış güçlerin adamı. İktidarı değiştirmek isteyenler darbeci. Namazsız ezansız, kitapsız. Yetmiyor, muhalefeti kendi cinsiyle evlenmeyi, hatta hayvanla evlenmeyi getirecek diye suçluyorlar. Kendi maşallah emri Allah’tan alıyor. Muhalefetse Kandil’den. İçişleri bakanının ayakkabı numaralarına kadar bildiğini söylediği, sayılarını 100-150 kişiye kadar indirmekle övündüğü PKK’ya Türkiye’nin kaderine etki edebilecek bir güç atfediyorlar. Cumhurbaşkanı günlerdir resmen Kandil’in reklamını yapıyor. PKK elebaşlarından Duran Kalkan’la yan yana TV ekranında poz veriyor. Basit bilgisayar teknolojisiyle artık çocukların bile üretebildiği sahte videolarda bir başka teröristi, Murat Karayılan’ı CHP reklamında oynatıyor. CHP adına sahte afişler, propaganda malzemeleri üretilip dağıtılıyor, sokaklara asılıyor.

Yapılan şey elbette yanlış; ama koltuk uğruna iktidar uğruna her şey mubah. Bir davaları var güya ve Ak Hocaları,” Dava uğruna her türlü pislik caizdir.” diye fetva buyurmuş. “Harp hiledir.” diye bir hadis var nasılsa. Harp varsa düşman kim peki. Ezansız, Namazsız, kitapsız olanlar kim?  Muhalefet liderleri Ebu Leheb, Ebu Cehil, Ebu Süfyan; Hind ya da Köle Vahşi mi yani?

İmam cemaat ilişkisine dair o meşhur sözü burada zikretmeyeceğim; ama iktidar, partisinin sırtından inmeyen ama memleketin sırtını da tapulu malı belleyen Cumhurbaşkanı böyle yapar da kuyrukları ondan geri kalır mı hiç! Ya toplum, bu ayrıştırıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı dil topluma nasıl yansıdı, yansıyacak. Akrabalar birbirine düşman oldu bu yüzden. İnsanlar barut fıçısı. Erzurum’da yaşanan taşlama hadisesini gördük. Daha büyük sonuçları olabilecek bu olaya nasıl yaklaştı iktidar?

“İmamoğlu tahrik etmiş, senaryoyu kendi hazırlamış. Dadaşlar hassasmış, “şuymuş buymuş… Ben de birilerine karşı hassasım diyelim. Sinirime dokunanı taşlarsam meşru mudur? Bu nasıl bir yönetim anlayışıdır, bu nasıl sorumsuzluktur Allah aşkına!

İktidarın bunca fütursuzluğunda muhalefetin de vebali var elbet. Haklarını teslim etmek gerek, kirli dil kullanmamak konusunda daha özenliler. Ancak başka bir sorun var. Toplumun çoğu, bu iktidarın kirlendiğini, biliyor. O kapıyı terk edecek; ama gideceği yeni kapıda yeterince ışık göremiyor. Yani eleştiri üzerine kurulan muhalefet, topluma yetmiyor. İnsanlar;” Tamam bunlar kötü, bunlardan yorulduk da senin bu sarmaldan çıkış için önerilerin ne?” diyorlar.

İktidar ekmek pişirmeyi bilmiyor, ekmeğe hile de katıyor. Muhalefet bunu söylüyor; ama daha iyi ekmeği, nasıl pişireceği ve kaça satacağı konusunda toplumu inandırma noktasında sorun yaşıyor.

Şahlanış Partisi olarak, sırf eleştiriye dayalı siyaseti, kısır bir çekişme olarak görüyoruz. Siyasetçi eleştirisinin yanına çözüm önerisini de koymadıkça, milleti, daha iyi yöneteceğine inandırmadıkça yerinde sayacaktır.

Toplumu ayrıştırmaya, bölerek, zihinsel anlamda birbirine düşman kılarak yönetmeye, çözüm üretmeyen kuru eleştiriye hayır diyoruz.

Biz bu toprakların çocuğuyuz. Asırlar boyu birlikte yaşadık ve birlikte yaşamaya mahkumuz. Asırlardır hem mutlulukları hem de acıları bölüştük. Bizi birbirimize düşman etmeye, aramıza nifak tohumları ekmeye çalışanlara hayır diyoruz.

Son olarak değerli vatandaşlarıma bir çağrıda bulunmak istiyorum. “Hayvanlar bile suyun deli akan, gürültüyle çağlayan yerinden değil de durgun, sakin akan yerinden su içerler. Siz de tercihinizi sükunetten, huzurdan yana kullanın. Ayrılıkta felaket, birlikte bereket vardır.

En kalbi saygılarımla…

MEHMET MAHMUT YILDIZ-ŞAHLANIŞ PARTİSİ KURUCU GENEL BAŞKANI VE GENEL BAŞKAN VEKİLİ

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb