Ana Sayfa Sür Manşet, Yazarlar 8.11.2024 288 Görüntüleme

EMPERYALİZMİN MAŞASI BÖLÜCÜ TERÖR

Yıllardır ülkemizde yaşanan her türlü terörün EMPERYALİZMİN MAŞASI olduğunu bilsek te birçok kişinin kavram kargaşası yaşadığını görüyoruz. İlkesel olarak, “Terör örgütleri ve eli kanlı teröristlerle müzakere edilmez, yok edinceye kadar mücadele edilir”. Siz ne verirseniz verin, daima verdiğinizden fazlasını ister. Güvenlik Güçlerimiz 1984 Eruh-Şemdinli baskınlarıyla başlayan bölücü teröre karşı yasal sınırlar içinde ve hukuka uygun olarak bu katillerle mücadele etmektedir. Dünyadaki örneklerle kıyaslayınca Askerimizin, jandarmamızın, polisimizin sahada çok başarılı olduğu görülmektedir.

Siyasi irade güvenlik güçlerinin elini bağlayıp meydanı teröristlere bırakacak bir yanlış yapmazsa, bu sorun büyümez diye düşünüyorduk. Fakat birdenbire anayasanın değiştirilemez ilk dört maddesi tartışmaları arasında bazı siyasilerin konuşmalarında ipin ucunun kaçtığı, tarafların sürekli el yükselttikleri bir sürecin içinde bulduk kendimizi. Toplumun bir kesimine uçuk denilebilecek vaatte bulunmak kısa bir süre için o insanları heyecanlandırır ama uzun vadede onu söyleyen de ülke de topyekûn geri dönülmez karanlık farklı bir sarmalın içine yuvarlanır.

İstiklal marşımızın yazarı Âkif’in “Diyorlar ki tarih tekerrürden ibarettir. İbret alınsaydı hiç tekerrür eder miydi!” sözünden ibret almak gerekir. On dokuzuncu yüzyılda “Türkleri Balkanlar’dan atmak” düşüncesiyle yola çıkan Avrupa Devletleri, amaçlarının hukuki zeminini 1856 Paris Antlaşmasına konan maddelerle sağlamışlardı.[1] Batı Ülkelerinin telkin ve baskılarıyla Osmanlı ülkesinde başlatılan reformların, Türk Toplumuna da bazı yenilikler getirmekle beraber, Türk ve Müslümanlardan ziyade gayri Müslimlerin yararına   olduğu ve sonuçta devleti yıkıma götürdüğü tarihi bir hakikattir.[2] 1834-1913 döneminde yapılan reformların Avrupa’nın iç işlerimize müdahalesi ve devletin her yönüyle Avrupalıların nüfuzu altına girmesi arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. Her müdahale bir reform projesi, her reform uygulaması bir başka müdahale ve her ikisi de Batı Emperyalizminin Osmanlı Devleti’ne daha fazla nüfuzu sonucunu doğurmuştur. Böylece, devlet ve toplum fasit bir daire içine sokularak günden güne zayıflatılmış, parçalanmış ve nihayet yıkılmıştır.[3]

Günümüzde de geçmiştekine benzer bir sorunla karşı karşıyayız.

Suriye, Afganistan, İran, Pakistan, Rusya, Ukrayna ve bazı diğer ülkelerden gelen sığınmacı statüsündeki 13 milyondan fazla olduğu ifade edilen göçlerle ulus olma özelliğimiz bozuldu. Atatürk Cumhuriyeti’nin ilkelerinin değersizleştirilmesi, Türk Ulusu kavramının içinin boşaltılması, Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilebileceğinin söylenmesi, “Yeni Anayasa” çığlıklarıyla, Milli duygu ve değerlerimiz son dönemlerde büyük yara aldı. Hak, hukuk, adalette yaşanan sorunlar, yolsuzluk iddiaları, yoksulluk, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, sağlıkta, yolculukta, okulda, ailede, işyerinde ve her alanda görülen şiddet ve eğitim kalitesinin giderek bozulmasıyla sarsılan Toplumsal yapı çürüdü. Ekonomik sorunlar, hayat pahalılığı ve geçim derdinde olan vatandaşlarımızın hayattan beklenti ve gündemi siyasetçilerden çok farklı. Koyun can derdinde kasap et derdinde sözünde olduğu gibi vatandaş geçim derdine düşmüş, siyasetçilerin söylemlerini belki de duymuyor bile…

Geçtiğimiz günlerde bebek katili terörist başının konuşma yapmak üzere MHP Gen. Bşk. Devlet Bahçeli tarafından TBMM’ye davet edilmesini herkes şaşkınlıkla karşılarken, CHP el yükselterek size devleti vadediyorum dedi. Terörün kolu kanadı kırılmışken, ne oldu da iş bu noktaya geldi. Savaş mı kaybettik??? Bu tavırlar tabanda ciddi rahatsızlık yaratmıştır.

Emperyal güçler, Türkiye’yi Türksüzleştirmek ve mülksüzleştirmek amacıyla üzerimizde oynanan oyunlara zemin oluşturmaya çalışmaktalar. Anayasa değişikliği yapılacaksa 1924 anayasası esas alınmalı, İlk dört madde ile 42 ve 66.ncı maddeler aynen muhafaza edilmelidir. Ana dil eğitimi zaten sorunsuz olarak yapılmaktadır. Ama ana dilde eğitim olmamalıdır.

Birinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan Mütareke döneminde bile buna benzer olaylar olmamıştır herhalde. Çıkarları için vicdanını ve haysiyetini satan bir avuç azınlığa Türk Milleti fırsat vermeyecektir. Bunun partililikle, demokrasiyle vs. ile ilgisi olmadığı gibi, yapılan yanlışın geri dönüşü de olmaz.

Süheyl ÇOBANOĞLU

RUBASAM Başkanı

[1] Bosna Hersek, Harp Akademileri yayını

[2] Bosna Hersek, Harp Akademileri yayını

[3] Sultan II. Abdulhamit Devri Doğu And. Politikası, Prof. Dr. Bayram Kodaman

 

Yorumlar

Tema Tasarım | AnatoliaWeb